Menzil cemaatinin şer’i mahkemesi anayasal düzeni tehdit eder mi?

Hareketin bir önceki lideri Abdulbaki Erol’un üç oğlu arasında yaşanan miras anlaşmazlıkları şer’i mahkemede ‘görülecek’.

REKLAM

Adıyaman merkezli Menzil cemaati adlı dini yapılanma, Abdulbaki Erol’un hayatını kaybettiği 12 Temmuz 2023’ten bu yana miras kavgalarıyla sarsılıyor. Son olarak 22 Ekim Salı günü, cemaat destekçilerinin katılımıyla Menzil Köyü’ndeki bir camide bir araya gelen taraflar, sürecin “şer’i mahkemeye taşınması” noktasında ortak kanaatte bulundu.

Şer’i mahkemeler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Müslümanların özel ve kamu hukuku kapsamındaki davalarında yetkili mahkemelerdi. 1851 maddeyi içeren ve 1868-1876 yıllarında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyonun hazırladığı ‘Mecelle’ kitabı, kadıların yönettiği şer’i mahkemelerin başlıca kaynağıydı.

Türkiye’de, 1926 yılında Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle beraber şer’i mahkemeler ve Mecelle kitabında yer alan hükümlerin yasal bağlayıcılığı rafa kaldırılmış olup, özel ve kamu hukuku kapsamındaki davalar farklı mahkemelerde görülmeye başlandı. 5 Şubat 1937 tarihinde ise laiklik ilkesi anayasaya girdi.

Peki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı 2019 tarihli bir raporda, Türkiye’nin “her bölgesinde faaliyetleri bulunduğu” belirtilen Adıyaman merkezli Menzil cemaati adlı dini yapılanmanın “şer’i mahkeme” kuracak olması, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini tehdit eder mi? Türkiye’de yürürlükte olan kanunlar ne diyor?

Tahkime giriş

Tahkim, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların mahkeme yerine bağımsız bir hakem veya hakem heyeti tarafından çözülmesi anlamına geliyor. Bu süreç, tarafların kendi belirledikleri kurallara göre yürütülür ve genellikle daha hızlı, daha gizli ve daha az maliyetli bir çözüm sunar. Tahkim, ticari anlaşmazlıklar gibi birçok alanda yaygın olarak kullanılır.

Tahkim, Türkiye’de 12 Ocak 2011’de kabul edilen ve 4 Şubat 2011’de Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 11. Bölümü’nde yer alan 407. madde ile 444. maddeler aralığında işleniyor.

407. maddede, tahkimin Türkiye’deki anlaşmazlıklarda uygulanabileceği belirtiliyor: “Bu Kısımda yer alan hükümler, 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılıMilletlerarası Tahkim Kanunu’nun tanımladığı anlamda yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır.”

408. maddede, iki tarafın iradelerine bağlı olmayan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklarda yaşanan anlaşmazlıkların tahkime elverişli olmadığı vurgulanıyor.

412’de tahkim sözleşmesinin usul ve esası anlatılıyor: “Tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır.”

413’te, tahkim sözleşmesine yönelik mahkemeye yapılacak bir itiraz halinde, “tahkim sözleşmesi hükümsüz, tesirsiz veya uygulanması imkânsız değil” ise, mahkemenin davayı reddedeceği ve tahkime devam edileceği ifade ediliyor.

Yine 414. maddenin 5. fıkrasında, mahkemenin vereceği olası ihtiyati tedbir kararının tahkim heyeti tarafından bozulabileceği söyleniyor.

“Mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararı, hakem veya hakem kurulu tarafından değiştirilebilir veya ortadan kaldırılabilir.”

İhtiyati tedbir kararı, bir mahkemenin, tarafların haklarını korumak amacıyla, dava sonuçlanmadan önce verilen geçici bir karardır. Bu karar, genellikle bir tarafın zarar görmesini önlemek için alınır ve duruşma sürecinde uygulanabilir.

415’te, tarafların hakem sayısını seçmekte özgür olduğu, fakat rakamın tek sayı olması gerektiği belirtiliyor. Yani üç hakemli bir heyette, her taraf birer hakem seçer ve üçüncü hakem, diğer iki hakemin kararı ile belirlenir.

416. maddenin 1. fıkrasının d bendinde ise, “Hakemin birden fazla kişiden oluşması hâlinde en az birinin kendi alanında beş yıl ve daha fazla kıdeme sahip bir hukukçu olması şarttır.” deniliyor.

REKLAM

Aynı maddenin devamında, tarafların hakem seçiminde anlaşamaması halinde ve talep edilmesi durumunda hakem seçiminde son sözün mahkemeye bırakılacağı söyleniyor.

417’de hakemin bağımsız olması, 418’de tarafların hakemi reddedebileceği, 419’da görevini yerine getirmeyen hakemin oluşacak zarardan sorumlu tutulacağı, 423’te tarafların tahkim önünde eşit hak ve hürriyete sahip olduğu vurgulanıyor.

424. maddede ise, tarafların, hakemlerin uygulayacağı yargılama usulüne ilişkin kuralları belirleyebileceği söyleniyor.

Menzil cemaatinin “şer’i mahkeme kurma” kararı aldığı toplantıda, anlaşmazlığın “İslam hukuku çerçevesinde” çözüleceği aktarılmıştı.

REKLAM

Abdulbaki Erol’un Mersin’deki “halifesi” Seyyid Mustafa El Hüseyni, “Çünkü gökten melekler gelip de bu işi çözmeyecek. Bu iş Hazreti Muhammed’in bize bıraktığı miras hukukuna göre çözülecek,” demişti.

425’te dava yerini tarafların belirleyeceği, 426’da, davanın aynı gün içinde açılabileceği, 427’de hakem kurulunun en geç bir yıl içinde esas hakkında karar vereceği, anlaşmazlık halinde sürenin uzatılacağı belirtiliyor.

Adıyaman’daki toplantıyı yöneten El Hüseyni, “Bunun en kısa sürede kabul edilmesi vaciptir. Gecikmesi de caiz değildir” diye konuşmuştu.

439’da hakem veya hakem kurulu kararına konu uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı hallerde tahkimden çıkacak kararla ilgili bir ay içinde bölge adliye mahkemesinde iptal davası açılabileceği yazılı.

REKLAM

Şer’i mahkeme kararının alındığı toplantıda neler yaşandı?

Cemaatin WhatsApp ve Telegram gruplarında yayınlanan bir duyuruda, 22 Ekim Salı günü Menzil Köyü’nde bulunan Menzil Camii’nde, “cemaat huzurunda” bir toplantı gerçekleştiği, Abdulbaki Erol’un çocuklarının ‘ihtilaflı konuların değerlendirilmesi ve hükme bağlanması’ için bir “hakem heyeti” tayin ettiği, Erol’un diğer üç halifesinin “hüküm mercii” olarak kabul edildiği belirtiliyor.

İsminin saklı tutulması kaydıyla Euronews Türkçe’ye konuşan Menzil cemaatinin bir üyesi, duyuruda “toplantı” olarak bahsedilen buluşmada, şer’i mahkeme kararının alındığını söyledi.

Görüntülerde Serhendi Vakfı lideri Muhammed Saki Erol ile Semerkand Vakfı’nın lideri Muhammed Mübarek Erol ve Muhammed Fettah Erol’un, cemaatin önünde aynı sırada, birbirlerine çapraz düşecek şekilde oturduğu, toplantıyı yöneten kişinin de Abdulbaki Erol’un Mersin’deki “halifesi” Seyyid Mustafa El Hüseyni olduğu fark edildi.

Video, “İzin vermediği halde sosyal medyada paylaşılan” görüntülere yönelik Saki Erol’un anlaşılmayan sözleri ile başlıyor. Sonrasında Seyyid Mustafa El Hüseyni, besmele çekerek, “Kusuruma bakmayın. Burada konuşmaya mecbur kaldık. Çünkü gökten melekler gelip de bu işi çözmeyecek. Bu iş Hazreti Muhammed’in bize bıraktığı miras hukukuna göre çözülecek,” diyor.

REKLAM

“Malın iradı olsun, tahsis olsun, onun nezaretindekiler olsun, bunların nasıl çözüleceğine dair hepsinin şeriatta delilleri vardır. Bunlar, bilinmesi ve anlatılması lazım olan şeylerdir. Bir insan, bir Müslüman vefat ettiği zaman, şeriata göre, geride bıraktığı mala hiç kimse dokunamaz. Ta ki diğer mirasçıların rızasını alana kadar. Aksi takdirde kullanılması caiz değildir. Günahtır,” diye devam ediyor.

Tam bu sırada kameralar Menzil Köyü’ndeki yeni cami ve altındaki camide konumlanmış Muhammed Mübarek Erol ile Muhammed Fettah Erol’a odaklanıyor. İkisinin de Seyyid Mustafa El Hüseyni’nin, abileri Muhammed Saki Erol’dan “tarafmış” gibi yaptığı bu açıklamaya güldükleri görülüyor.

Seyyid Mustafa El Hüseyni şöyle devam ediyor: “Bunun için bazı yerler mecbur kalındığı takdirde kullanılabilir. Bunun en kısa sürede kabul edilmesi vaciptir. Gecikmesi de caiz değildir.” 

Bu uyarıdan sonra toplantıda alınan kararı açıklıyor: “Bir, Abdulbaki Erol’un bıraktığı miras; vakıf, dergah, medrese, cami ve diğer şeyler, hepsi bu taksime dahildir. İki, mal paylaşımı Şafii mezhebinin fıkhına göre yapılacaktır.”

REKLAM

Tam bu noktada Muhammed Saki Erol, Seyyid Mustafa El Hüseyni’den söz alıp, “mal paylaşımının gerek görüldüğü takdirde dört mezhebin fıkhına göre yapılabileceğini” söylüyor, o da, “Olabilir” diye cevaplıyor. 

Sonra Seyyid Mustafa El Hüseyni kararı açıklamaya devam ediyor: “Üç, mal dağıtımı esah kavle göre yapılacaktır.” Fıkhi bir terim olan ‘esah kavle’, bir şeyi söylenildiği gibi ya da beklenildiği gibi yerine getirmek anlamına geliyor.

“Dört, nas bulunmazsa, şeriata muhalif olmayan örflere başvurulacak. Beş, her iki tarafın ifadeleri sözlü ve yazılı, imzalı olacak şekilde alınacak. Altı, her iki taraftan bir heyet kurulacak. Delillerini beyan edecekler. Yedi, üç halifenin nezaretinde ifadeler ve her iki tarafın delilleri ve yorumu alınacaktır. Son kararı üç halife verecektir. Sekiz, bu her iki tarafın heyeti ve üç halife, ‘Allah’a söz veriyorum, hiçbir hurafeye meyletmeyeceğim, hakkı ispatlamaya çalışacağım’ sözünü verecek. Dokuz, her iki taraf, ‘Kararı kabul ediyorum’ diyecek ve heyetin üzerine baskı yapılmayacak.”

Euronews Türkçe’ye konuşan kaynaklar, Muhammed Saki Erol’un şer’i mahkemeden yana olduğunu, kardeşlerle “anlaşma sağlanamaması halinde Türk yargısına başvurulacağını” söylüyor. 

REKLAM

Bu yolla Saki Erol’un, “konuyu aile içinde halletmeye çalıştığı” belirtiliyor.

Şer’i mahkeme anayasal düzeni ihlal eder mi?

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 309. maddesinde anayasal düzenin ihlali şu şekilde tanımlanıyor:

“Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.”

Anayasa Mahkemesi’nin eski raportörü Prof. Dr. Osman Can, Euronews Türkçe’ye verdiği demeçte, “Anayasal düzeni tehdit eden bir durum (cebir ve şiddet) varsa ceza hukuku kapsamına girer,” diyor ve ekliyor: “Bunun (şer’i mahkeme) bir mahkeme olarak nitelendirilmesi mümkün değil. Yani insanların sosyal hayatlarında bazı olayları kendi aralarında çözmesine benzer bir durum gibi görülüyor.”

REKLAM

Son olarak, “Hukuken ciddiye alınacak bir durum yok. Hukukun değer atfedebileceği bir durum söz konusu değil” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de şer’i mahkeme var mı?

Şer’i mahkemeler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Müslümanların özel ve kamu hukuku kapsamındaki davalarında yetkili mahkemelerdi. 

1851 maddeyi içeren ve 1868-1876 yıllarında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir komisyonun hazırladığı ‘Mecelle’ kitabı, kadıların yönettiği şer’i mahkemelerin başlıca kaynağıydı. Kitapta aile hukuku, miras, borçlar ve mülkiyet konularında uygulanacak hükümlere yer verilmişti.

1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun ile Mecelle ve şer’i mahkemeler kaldırıldı. 

REKLAM

Bu kanunla birlikte, modern hukuk sistemine geçiş yapılarak eski yargı sistemlerinin yetkileri sona ermiş oldu. 

Böylece Türkiye’de medeni hukuk, ticaret hukuku ve ceza hukuku gibi alanlarda laik mahkemeler geçerli hale geldi.

Anayasa’nın değiştirilemez statüdeki ikinci maddesinde, Türkiye’nin ‘demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’ olduğu belirtiliyor. Dokuzuncu maddede ise, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır,” deniliyor.

Bunu takip eden 10. maddede, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir,” vurgusu mevcut.

REKLAM

Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) ilk maddesinde ise, uygulamanın nasıl yapılacağı ve başvurulacak kaynaklar şu şekilde özetleniyor: “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”

Taraflar arasındaki anlaşmazlık

1993’te, kardeşi Muhammed Raşid Erol’un ölümü sonrası cemaatin yeni lideri olarak kabul edilip, 2023’e kadar 30 yıl süreyle Menzil’i idare eden Abdulbaki Erol, vasiyetinde, ikisi hayatını kaybetmiş (Seyda Molla Hıdır ve Seyda Molla Seyyid Mustafa) sekiz ayrı halife belirledi. 

Bunların üçü Erol’un büyük oğlu Muhammed Saki diğer oğulları Muhammed Fettah ve Muhammed Mübarek’ti. Diğerleri Mersin’deki ‘Seyda Molla Seyyid Mustafa’, Hakkari’deki ‘Seyda Molla Nezir’, Şanlıurfa’daki ‘Seyda Molla Şeyhmus Ertekin’ ve Siirt’teki ‘Seyda Molla Abdurrahman’dı. Tüm bu isimler cemaatte ‘Şeyh’ olarak kabul ediliyor.

‘Seyit,’ Türkiye’de ve Orta Doğu’da Hz. Muhammed’in soyundan gelenleri tanımlamak için kullanılan bir tabir.

REKLAM

‘Halife’ ise Abdulbaki Erol’un ölümünden sonra onun yerini alan kişilere atfediliyor. Fakat yukarıdaki isimlerden bazıları Erol’un oğullarından Muhammed Saki, Muhammed Fettah ve Muhammed Mübarek kadar ulusal, hatta uluslararası çapta bir güce sahip değil. 

Erol’un Menzil cemaati üzerinden kazanılmış mal varlığını bu üç oğlu dahil öteki hak sahiplerine bıraktığı, halife olarak belirlenmiş diğer isimlerin “oğullara” kıyasla yerel düzeyde etkili olduğu söyleniyor. 

Gazeteci Timur Soykan bir haberinde, Muhammed Saki Erol’un Menzil Köyü’ndeki eski caminin, Muhammed Fettah Erol’un yeni yazlık camide, kardeşi Mübarek Erol’un da alttaki camide konumlanacağını, bu kararı Saki Erol’un bir ses kaydında cemaat mensuplarıyla duyurduğunu yazdı.

Bir başka gazeteci Ruşen Çakır ise Abdulbaki Erol hayattayken, Semerkand Vakfı, Semerkand TV ve şirketlerin Mübarek Erol’a bırakıldığını iddia etti.

REKLAM

Anlaşmazlığın yaşandığına dair kayıtlara geçmiş ilk somut olay ise Abdulbaki Erol ve ondan önceki liderlerin döneminde hareketin vakfı olarak bilinen Semerkand’ın, yeni halifelerden Muhammed Saki’nin kurduğu ‘Serhendi Vakfı’ ile parçalanmasıydı. 

‘Dehlevi’ adında bir de yayınevi kurulurken, Semerkand, TÜMSİAD, Beşir Derneği ve GENÇKON ile ilişkilerinin kesildiğini Serhendi Vakfı yoluyla açıklanmıştı. Muhammed Saki’nin önümüzdeki süreçte bir televizyon kanalı kurması da bekleniyor.

Bir yılı aşkın süredir devam eden kavgalar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kalmış ve laik Türkiye Cumhuriyeti kanunları nezdinde bir geçerliliği bulunmayan gayriresmi statüdeki “şer’i mahkeme” kararının alındığı toplantı ile bu kez kameralara yansımış oldu.

Euronews Türkçe, Adıyaman’ın Kahta ilçesine bağlı, cemaatin adını almış Menzil Köyü’ndeki toplantının videosuna ulaştı. Görüntülerde Menzil Vakfı’nın lideri Muhammed Mübarek Erol ve Muhammed Fettah Erol ile Serhendi Vakfı’nı kuran Muhammed Saki Erol kardeşlerin cemaat destekçileri önünde açıktan tartıştığı görülüyor.

REKLAM

Diyanet raporunda Menzil cemaati için ne deniyor?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı 2019 tarihli ‘Dini-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Yönelişler’ başlıklı raporda, Menzil cemaatinin, benzeri yapılar içerisindeki “en fazla taraftar grubuna sahip dini yapılanma” olduğu, rüya, keramet ve menkıbeye “büyük önem verdikleri,” grubun ‘sahih İslam anlayışıyla bağdaşmadığı’, ‘halk tabakasında hızla yaygınlaştığı’ belirtiliyor.

Son bölümde yapılan tahlil ise şu: “Son zamanlarda Menzil grubunun bürokraside teşkilatlandığı ve kamuda etkinliğini artırdığı yönünde kamuoyunda bir kanaat dillendirilmeye başlanmıştır. Doğru olması halinde bu tezahürün ülkemizde orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açacağı değerlendirilmektedir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir